Archive for Nisan 2020

Deniz, Hastalık, Çocuklar ve TICONDEROGA

Covid-19 ve Geçmiş Ölümler

Covid-19 pandemisinin gündemi işgal ettiği bu süreç, sıklıkla koronavirüs ailesinin Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi diğer uğursuz salgınları ile karşılaştırılmaktadır.
Ancak daha çarpıcı ve yıkıcı bir çağrışım arayanların yolu, Avrupa’ya tarihinin en çaresiz ve acı dönemlerinden birini yaşatan “Kara Ölüm”e kadar uzanmaktadır.

Sterotip felaket arayışı ile bir süredir gündemde kendine yer bulan “Kara Ölüm”ün bizim için belki de en çarpıcı bölümünü, hastalığın 1347’de Kırım’da bulunan Kefe’den kaçan 12 Ceneviz gemisiyle taşındığına inanılıyor olması oluşturmaktadır. Bu gemilerden bir kısmının tüm personelini hastalığa kurban vererek başıboş bir halde sürüklendiği, sahile vuran gemileri yağmalayanlar yüzünden hastalığın yayılma hızının da arttığı bilinmektedir.

Gemiler ve Hastalık

Covid-19 pandemisinde gemiler salgını yayma fonksiyonlarını uçaklarla paylaşır hale gelmişler ve gözden kaçacak kadar küçük bir rol üstlenmiş gibi görünseler de yolcu ve mürettebatın etkileri geçmişteki örneklerle benzer noktalar barındırmaktadır.

Covid-19’a maruz kalan çok sayıda yolcu gemisinden İngiliz bayraklı Diomand Princess’da görülen koronavirüs vakası ve sonrasında Yokohoma’da maruz kaldığı bir aylık karantina, 3700 kişilik yolcu ve mürettebatın 700’ünün hastalığa yakalanması ve 12’sinin de vefatıyla sonuçlanmıştır.  Bu noktada, “gemi havalandırmasının uygun nitelikte HEPA filtre içermemesi nedeniyle karantina şartlarını karşılayamayacağını” belirtmek, az sonra verilecek diğer örneklerle karşılaştırma için “ne derece lüks bir ayrıntıya önem verildiğini” de vurgulamak açısından büyük önem taşımaktadır. Hastalık nedeniyle karantina yaşayan çok sayıda yolcu gemisi ve gizlilik çerçevesinde sadece söylentileri sızan savaş gemileri, bu tip bir pandemide gemilerin gelişen teknolojiye rağmen hala ne kadar kırılgan olduklarının işaretidir.

TICONDEROGA ve Salgın

Tarihte talihsiz yolcu ve mürettebatını salgın hastalığa kurban vermiş çok sayıda gemi bulunmakla birlikte, gemide yolculuk koşullarının günümüzden son derece farklı olduğu bir buçuk asır önce TICONDEROGA isimli Amerikan yolcu gemisinde yaşanan salgın ve sonrasındaki ölümler, günümüzde içinden geçtiğimiz duruma çarpıcı göndermeler içermektedir.

Sınıfına isim veren ve döneminin en gelişmiş harp gemilerinden olan TICONDEROGA sınıfı kruvazörden tanıdığımız bu isim, etimolojik olarak yerli (İrekua) dilinde “iki gölün arasında” anlamına gelmektedir ve esasen tarihte Fransız ve İngilizler arasında kanlı çatışmalara sahne olmuş New York’da eski bir yerleşimin adıdır.

Bizim hikayemize konu olan TICONDEROGA ise 1849 yılında inşa edilen dört direkli ve dönemin en hızlı gemi tiplerinden olan ve bu amaçla modifiye edilmiş bazı türleri köle ticaretinde de sıklıkla kullanılan (Baaltimore klipper) bir klipperdır (orj. clipper: uskunadan büyük, kemane başlı, talimarlı, civadralı, üç veya dört direkli, kabasorta veya sübye armalı yelkenli).

Yeni dünyanın ümit vadeden yıldızları Avustralya ve Amerika odaklı göçün parçası olarak, 795 göçmen İngiltere’de TICONDEROGA’ya binerek 4 Ağustos 1852’de Avustralya’ya doğru yola çıkarlar. Büyük umutlarla çıkılan yolculuk, geminin Avustralya’ya ilk ve son seyri olacaktır.
Çoğunluğunu İskoç’ların oluşturduğu yolcular, altın madenlerinde şansını aramak üzere Avustralya çiftliklerindeki işini bırakanlardan ortaya çıkan işçi ihtiyacını fırsata çevirmek üzere, bu ülkede hayatlarının çok daha iyi şartlara ulaşacağını ummaktadır.

TICONDEROGA, dört direkli, iki güverteli yaklaşık 1000 ton deplasmana sahip 50 metre boyunda bir gemidir ve Avustralya’daki işgücü açığını karşılamak üzere o dönemde İngiltere Göç İdaresince kiralanmıştır. Bu uğursuz yolculuğa çıkan yaklaşık 800 yolcunun yanı sıra, gemide ikisi doktor olmak üzere 48 mürettebat bulunmaktadır.

Yolculukta Yaşam Şartları

Yaklaşık 3 ay sürecek yolculuğun, 50 metre boyunda bir gemide hayatını sürdürmek zorunda olan 850 kişi için zor olacağı açık olmakla birlikte, gelecek güzel günlerin hatırına aralarında çocukların da olduğu bu grup en azından başlangıçta yolculuğun katlanılır olduğunu düşünmektedir.

Ancak daha önce yaklaşık 300 yolcuyla New York seferi gerçekleştirmiş bu gemi için 800 yolcu çok fazladır. İki güverteli gemide üst güverte, tek kadınlar ve evliler için ayrılmıştır. Alt güvertede yine evli yolcular için bir bölüm bulunmakta ve bekar erkekler de alt güvertede kalmaktadır. Gemi personelinin yaşam alanları üst güvertede ayrı bölümdedir.


Seyir süresince özellikle yağışlı ve denizli havalarda alt güvertelere su sızıntısı engellenememekte ve nem oranı sürekli artmaktadır. Su seviyesinin altında yer alan alt güvertenin aydınlatması ve havalandırması yok denecek kadar azdır. Bu güvertede fener ve mum yakılması kısıtlı veya yasaktır. Tüm bu ağır şartlar, hastalık ve salgınlara davetiye çıkartmaktadır.


İngiltere’den Avustralya’ya gidecek geminin intikal rotaları düşünüldüğünde, Süveyş Kanalı’nın henüz açılmadığı bir dönemde Afrika'nın batısından kavurucu sıcakta ekvatoru geçip, oradan da Ümit Burnu’na kadar intikal ederek Avustralya’ya uzanacak yaklaşık 12.000 deniz millik bir yolculuk söz konusudur. Büyük daire seyrine elverişli olması ve kolayına rüzgar nedeniyle, Ümit Burnu’ndan doğuya yolculuk 40 ve 50 derece enlemleri arasında gerçekleşir. Başka bir deyişle, Ağustos ayında seyre çıkarak ekvator sıcaklarını geçen gemi, Güney Kutbu’na yaklaştıkça fırtınalar, sürüklenen buz parçaları, sis gibi ağır kış şartlarını yaşamaktadır.

Gemi batıklarıyla meşhur bu rotada seyreden kaptanlar, denizli havalarda tüm yolcuları alt güverteye toplarlar ve karanlığa mahkum ettikleri insanların açık güverteye çıkmalarına izin vermezler. Genel bir yaklaşımla, bu zorlu yolculuğa çıkan her 5 çocuktan ve 60 yetişkinden biri yolculuk esnasında hayatını kaybeder ve denize bırakılır.

Örnek vermek gerekirse, ölümün son derece sıradan olduğu bu seyirlerden birinde, MARCO POLO isimli gemide 51’i çocuk olmak üzere 53 kişi kızamık ve gripten ölür. Benzer şekilde BOURNEUF isimli gemide 83’ü çocuk 88 kişi hayatını kaybeder.

Salgın ve Çocuklar

TICONDEROGA’ya geri dönersek, seyri başladıktan bir hafta kadar sonra gemi doktoru, salgına dönüşebilecek ilk hastanın tespit edildiğini rapor eder. Her geçen gün, özellikle alt güvertede hasta düşenlerin sayısı artar ve ölümler başlar. Ölümlerin nedeni, yolcu ve mürettebatın karanlık ve sıkışık İngiliz hapishanelerinden tanıdığı tifodur. Soğuk sulardaki seyirde ısınmak için çaresizce birbirine sokulan aileler, hastalığı istemeden sevdiklerine bulaştırmaktadır.

Seyrin sonuna kadar yüzlerce kişi hastalanır, 17 yetişkin erkek, 29 yetişkin kadın, 39 çocuk ve bir yaşın altında 15 bebek seyir süresince hayatını kaybeder. Tedaviye yetişmek için tüm tıbbi malzeme ve iki doktorun gücü tükenene kadar çalışılır.

Covid-19’dan farklı olarak hastalık, çocuk ve bebeklere karşı acımasızdır ve seyirde bulunan çocuk ve bebeklerin büyük bölümünün cansız bedeni denize verilir. İronik bir şekilde, bu seyirde 19 da bebek dünyaya gelir.

Gemi, 90 günlük bir seyir sonrasında, 311 tifo, 127 diyare ve 16 dizanteri tanısıyla, Avustralya’nın Port Philip Körfezi’ne sarı bayrakla demirler. Yolcular, Liman Başkanı’nın salgına karşı aldığı tedbirler çerçevesinde, sadece gemide kalan malzeme ile yaşama tutunmaya çalışacakları ıssız ve bakir bir yarımadaya çıkartılır. Takip eden haftalarda, doktor, yiyecek ve tıbbi malzeme takviyesinde bulunulur. Karantina günlerinde yaklaşık bir buçuk ay hayatta kalmak için büyük mücadele veren yolculardan 78’i daha burada hayatını kaybeder.

Gemide yapılan kontrollerde, alt güvertelerin haftalardır temizlenmediği, sintinenin dışkı, yemek artığı, kurt ve larvalarla dolu olduğu, kurtların, yatak şiltelerinin içine kadar girdiği görülmüştür.

Sonuç

Kendine yaşam alanı açmak için Aborjinleri yurdundan eden İngilizlerin, İskoç ve İrlandalıları topraklarından ayırıp, buradaki boşluğu doldurmak üzere Avustralya’ya göçmek zorunda bırakması ve bu yıpratıcı yolculuklarda son derece kötü şartlara terk etmesi, TICONDEROGA gibi yıkıcı sonuçlar içeren iteratif zincirin küçük bir parçasıdır.

Ancak TICONDEROGA’nın bu acıklı yolculuğu ile yolcularının içine düştüğü ve günümüzde dramatize edilerek hikayeleştirilen yaşam şartları, 10 milyondan fazla Afrikalının topraklarından sökülüp şeker ve rom karşılığında köle edildiği utanç seyirleri yanında gayet lüks kalmaktadır. Dönemin köle gemilerinde kıtalar arası yolculuk yapmak zorunda kalan insanların yaşam koşulları hakkında fikir sahibi olmak için, 11 yaşındayken kaçırılarak köle edilen Olaudah EQUIANO (Gustavus VASSA)’nın hayatını anlattığı kitaba göz atmak yeterlidir.

Geçmiş dönemin salgınları ile karşılaştırıldığında, çok şükür ki Covid-19 pandemisinin hedefinde şimdilik çocuklar ve gençler görünmüyor. Ancak yine de denizlerin tarihinde çocuklara düşen çok sayıda acı hatırayı akılda tutmak, bu talihsiz sürecin tekrarlanmasını engellemek için bizi motive edebilir.

Sağlıklı günler dileğiyle...







Öne Çıkan

Napoli ve Denizlerin Kılıcı

  "Denizlerin Kılıcı" sloganı ile bilinen ATMACA güdümlü mermisinin harp başlıklı test atışı başarı ile icra edildi. Bizler, yıll...

Popüler

Blogger tarafından desteklenmektedir.

- Copyright © Bahriye Sohbetleri -Metrominimalist- Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan -