Archive for 2020

Deniz, Hastalık, Çocuklar ve TICONDEROGA

Covid-19 ve Geçmiş Ölümler

Covid-19 pandemisinin gündemi işgal ettiği bu süreç, sıklıkla koronavirüs ailesinin Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi diğer uğursuz salgınları ile karşılaştırılmaktadır.
Ancak daha çarpıcı ve yıkıcı bir çağrışım arayanların yolu, Avrupa’ya tarihinin en çaresiz ve acı dönemlerinden birini yaşatan “Kara Ölüm”e kadar uzanmaktadır.

Sterotip felaket arayışı ile bir süredir gündemde kendine yer bulan “Kara Ölüm”ün bizim için belki de en çarpıcı bölümünü, hastalığın 1347’de Kırım’da bulunan Kefe’den kaçan 12 Ceneviz gemisiyle taşındığına inanılıyor olması oluşturmaktadır. Bu gemilerden bir kısmının tüm personelini hastalığa kurban vererek başıboş bir halde sürüklendiği, sahile vuran gemileri yağmalayanlar yüzünden hastalığın yayılma hızının da arttığı bilinmektedir.

Gemiler ve Hastalık

Covid-19 pandemisinde gemiler salgını yayma fonksiyonlarını uçaklarla paylaşır hale gelmişler ve gözden kaçacak kadar küçük bir rol üstlenmiş gibi görünseler de yolcu ve mürettebatın etkileri geçmişteki örneklerle benzer noktalar barındırmaktadır.

Covid-19’a maruz kalan çok sayıda yolcu gemisinden İngiliz bayraklı Diomand Princess’da görülen koronavirüs vakası ve sonrasında Yokohoma’da maruz kaldığı bir aylık karantina, 3700 kişilik yolcu ve mürettebatın 700’ünün hastalığa yakalanması ve 12’sinin de vefatıyla sonuçlanmıştır.  Bu noktada, “gemi havalandırmasının uygun nitelikte HEPA filtre içermemesi nedeniyle karantina şartlarını karşılayamayacağını” belirtmek, az sonra verilecek diğer örneklerle karşılaştırma için “ne derece lüks bir ayrıntıya önem verildiğini” de vurgulamak açısından büyük önem taşımaktadır. Hastalık nedeniyle karantina yaşayan çok sayıda yolcu gemisi ve gizlilik çerçevesinde sadece söylentileri sızan savaş gemileri, bu tip bir pandemide gemilerin gelişen teknolojiye rağmen hala ne kadar kırılgan olduklarının işaretidir.

TICONDEROGA ve Salgın

Tarihte talihsiz yolcu ve mürettebatını salgın hastalığa kurban vermiş çok sayıda gemi bulunmakla birlikte, gemide yolculuk koşullarının günümüzden son derece farklı olduğu bir buçuk asır önce TICONDEROGA isimli Amerikan yolcu gemisinde yaşanan salgın ve sonrasındaki ölümler, günümüzde içinden geçtiğimiz duruma çarpıcı göndermeler içermektedir.

Sınıfına isim veren ve döneminin en gelişmiş harp gemilerinden olan TICONDEROGA sınıfı kruvazörden tanıdığımız bu isim, etimolojik olarak yerli (İrekua) dilinde “iki gölün arasında” anlamına gelmektedir ve esasen tarihte Fransız ve İngilizler arasında kanlı çatışmalara sahne olmuş New York’da eski bir yerleşimin adıdır.

Bizim hikayemize konu olan TICONDEROGA ise 1849 yılında inşa edilen dört direkli ve dönemin en hızlı gemi tiplerinden olan ve bu amaçla modifiye edilmiş bazı türleri köle ticaretinde de sıklıkla kullanılan (Baaltimore klipper) bir klipperdır (orj. clipper: uskunadan büyük, kemane başlı, talimarlı, civadralı, üç veya dört direkli, kabasorta veya sübye armalı yelkenli).

Yeni dünyanın ümit vadeden yıldızları Avustralya ve Amerika odaklı göçün parçası olarak, 795 göçmen İngiltere’de TICONDEROGA’ya binerek 4 Ağustos 1852’de Avustralya’ya doğru yola çıkarlar. Büyük umutlarla çıkılan yolculuk, geminin Avustralya’ya ilk ve son seyri olacaktır.
Çoğunluğunu İskoç’ların oluşturduğu yolcular, altın madenlerinde şansını aramak üzere Avustralya çiftliklerindeki işini bırakanlardan ortaya çıkan işçi ihtiyacını fırsata çevirmek üzere, bu ülkede hayatlarının çok daha iyi şartlara ulaşacağını ummaktadır.

TICONDEROGA, dört direkli, iki güverteli yaklaşık 1000 ton deplasmana sahip 50 metre boyunda bir gemidir ve Avustralya’daki işgücü açığını karşılamak üzere o dönemde İngiltere Göç İdaresince kiralanmıştır. Bu uğursuz yolculuğa çıkan yaklaşık 800 yolcunun yanı sıra, gemide ikisi doktor olmak üzere 48 mürettebat bulunmaktadır.

Yolculukta Yaşam Şartları

Yaklaşık 3 ay sürecek yolculuğun, 50 metre boyunda bir gemide hayatını sürdürmek zorunda olan 850 kişi için zor olacağı açık olmakla birlikte, gelecek güzel günlerin hatırına aralarında çocukların da olduğu bu grup en azından başlangıçta yolculuğun katlanılır olduğunu düşünmektedir.

Ancak daha önce yaklaşık 300 yolcuyla New York seferi gerçekleştirmiş bu gemi için 800 yolcu çok fazladır. İki güverteli gemide üst güverte, tek kadınlar ve evliler için ayrılmıştır. Alt güvertede yine evli yolcular için bir bölüm bulunmakta ve bekar erkekler de alt güvertede kalmaktadır. Gemi personelinin yaşam alanları üst güvertede ayrı bölümdedir.


Seyir süresince özellikle yağışlı ve denizli havalarda alt güvertelere su sızıntısı engellenememekte ve nem oranı sürekli artmaktadır. Su seviyesinin altında yer alan alt güvertenin aydınlatması ve havalandırması yok denecek kadar azdır. Bu güvertede fener ve mum yakılması kısıtlı veya yasaktır. Tüm bu ağır şartlar, hastalık ve salgınlara davetiye çıkartmaktadır.


İngiltere’den Avustralya’ya gidecek geminin intikal rotaları düşünüldüğünde, Süveyş Kanalı’nın henüz açılmadığı bir dönemde Afrika'nın batısından kavurucu sıcakta ekvatoru geçip, oradan da Ümit Burnu’na kadar intikal ederek Avustralya’ya uzanacak yaklaşık 12.000 deniz millik bir yolculuk söz konusudur. Büyük daire seyrine elverişli olması ve kolayına rüzgar nedeniyle, Ümit Burnu’ndan doğuya yolculuk 40 ve 50 derece enlemleri arasında gerçekleşir. Başka bir deyişle, Ağustos ayında seyre çıkarak ekvator sıcaklarını geçen gemi, Güney Kutbu’na yaklaştıkça fırtınalar, sürüklenen buz parçaları, sis gibi ağır kış şartlarını yaşamaktadır.

Gemi batıklarıyla meşhur bu rotada seyreden kaptanlar, denizli havalarda tüm yolcuları alt güverteye toplarlar ve karanlığa mahkum ettikleri insanların açık güverteye çıkmalarına izin vermezler. Genel bir yaklaşımla, bu zorlu yolculuğa çıkan her 5 çocuktan ve 60 yetişkinden biri yolculuk esnasında hayatını kaybeder ve denize bırakılır.

Örnek vermek gerekirse, ölümün son derece sıradan olduğu bu seyirlerden birinde, MARCO POLO isimli gemide 51’i çocuk olmak üzere 53 kişi kızamık ve gripten ölür. Benzer şekilde BOURNEUF isimli gemide 83’ü çocuk 88 kişi hayatını kaybeder.

Salgın ve Çocuklar

TICONDEROGA’ya geri dönersek, seyri başladıktan bir hafta kadar sonra gemi doktoru, salgına dönüşebilecek ilk hastanın tespit edildiğini rapor eder. Her geçen gün, özellikle alt güvertede hasta düşenlerin sayısı artar ve ölümler başlar. Ölümlerin nedeni, yolcu ve mürettebatın karanlık ve sıkışık İngiliz hapishanelerinden tanıdığı tifodur. Soğuk sulardaki seyirde ısınmak için çaresizce birbirine sokulan aileler, hastalığı istemeden sevdiklerine bulaştırmaktadır.

Seyrin sonuna kadar yüzlerce kişi hastalanır, 17 yetişkin erkek, 29 yetişkin kadın, 39 çocuk ve bir yaşın altında 15 bebek seyir süresince hayatını kaybeder. Tedaviye yetişmek için tüm tıbbi malzeme ve iki doktorun gücü tükenene kadar çalışılır.

Covid-19’dan farklı olarak hastalık, çocuk ve bebeklere karşı acımasızdır ve seyirde bulunan çocuk ve bebeklerin büyük bölümünün cansız bedeni denize verilir. İronik bir şekilde, bu seyirde 19 da bebek dünyaya gelir.

Gemi, 90 günlük bir seyir sonrasında, 311 tifo, 127 diyare ve 16 dizanteri tanısıyla, Avustralya’nın Port Philip Körfezi’ne sarı bayrakla demirler. Yolcular, Liman Başkanı’nın salgına karşı aldığı tedbirler çerçevesinde, sadece gemide kalan malzeme ile yaşama tutunmaya çalışacakları ıssız ve bakir bir yarımadaya çıkartılır. Takip eden haftalarda, doktor, yiyecek ve tıbbi malzeme takviyesinde bulunulur. Karantina günlerinde yaklaşık bir buçuk ay hayatta kalmak için büyük mücadele veren yolculardan 78’i daha burada hayatını kaybeder.

Gemide yapılan kontrollerde, alt güvertelerin haftalardır temizlenmediği, sintinenin dışkı, yemek artığı, kurt ve larvalarla dolu olduğu, kurtların, yatak şiltelerinin içine kadar girdiği görülmüştür.

Sonuç

Kendine yaşam alanı açmak için Aborjinleri yurdundan eden İngilizlerin, İskoç ve İrlandalıları topraklarından ayırıp, buradaki boşluğu doldurmak üzere Avustralya’ya göçmek zorunda bırakması ve bu yıpratıcı yolculuklarda son derece kötü şartlara terk etmesi, TICONDEROGA gibi yıkıcı sonuçlar içeren iteratif zincirin küçük bir parçasıdır.

Ancak TICONDEROGA’nın bu acıklı yolculuğu ile yolcularının içine düştüğü ve günümüzde dramatize edilerek hikayeleştirilen yaşam şartları, 10 milyondan fazla Afrikalının topraklarından sökülüp şeker ve rom karşılığında köle edildiği utanç seyirleri yanında gayet lüks kalmaktadır. Dönemin köle gemilerinde kıtalar arası yolculuk yapmak zorunda kalan insanların yaşam koşulları hakkında fikir sahibi olmak için, 11 yaşındayken kaçırılarak köle edilen Olaudah EQUIANO (Gustavus VASSA)’nın hayatını anlattığı kitaba göz atmak yeterlidir.

Geçmiş dönemin salgınları ile karşılaştırıldığında, çok şükür ki Covid-19 pandemisinin hedefinde şimdilik çocuklar ve gençler görünmüyor. Ancak yine de denizlerin tarihinde çocuklara düşen çok sayıda acı hatırayı akılda tutmak, bu talihsiz sürecin tekrarlanmasını engellemek için bizi motive edebilir.

Sağlıklı günler dileğiyle...







Covid-19 Pandemisi ve Deniz Gücü

1.           Giriş
Politik ve ekonomik mücadele son derece acımasız bir seviyeye ulaşmışken küresel bir sağlık krizi olarak ortaya çıkan ve tehdit algısının en üst sırasına oturan COVID-19 Pandemisi, Antarktika dışında tüm kıtalara yayılmış durumda. Daha bir iki ay öncesine kadar farklı coğrafyalarda güç savaşı veren ülkeler, tüm gayretini hastalığın yayılmasını yavaşlatmak ve etkisini azaltmaya harcıyor.
Hızla yayılan pandemi, insanlar arasında dayanma gücü en düşük olanları hedef alırken, aslında mücadelenin insani ve politik kodlarındaki benzerliği de ortaya koyuyor. Nasıl sonuçlanacağını kestirmek zor olsa da ülkeler arasında da en büyük felaketi yaşayanların, hazırlıksız ve dayanma gücü düşük olanlardan seçileceği konusunda bir beklenti oluştu bile.
Hatırımızda kalan tecrübelerimize istinaden kullandığımız metrikler, yaşadığımız bu durumu ölçmede çok işe yaramıyor. Toplumsal değişim daha önce on yıllar veya yıllar ile ölçülürken, bazı ülkelerin bir iki hafta içerisinde içinden geçtiği süreç ve geldiği nokta, geleceğe yönelik projeksiyon yapmayı her zamankinden daha zor kılıyor. Önceki gelecek projeksiyonları neredeyse tamamen anlamını yitirmiş durumda. 10-20 yıl sonrası için öngörülen bazı beklentilerin gerçekleşme süresi aylara çekilirken, uzun yıllar sahnede kalacağına kesin gözüyle bakılan kimi küresel aktörün, süregelen felaketten nasıl çıkacağına yönelik çok olumlu tahminler gelmiyor. Yılların güvenilen ittifak ve birliktelikleri, dağılmak veya yeni formlar almak için sisin kalkmasını bekliyor. Uluslararası güvenlik alanında kartlar yeniden dağıtılmıyor, belki de oyununun kuralları tamamen değişiyor.
2.           Gelecek Projeksiyonu
Gelecek projeksiyonu için kullanılan parametrelerin kabul edilebilir sapmanın çok üzerine çıktığı bu günlerde, ülkelerin deniz kuvvetleri özelinde eğilim tahmininde bulunmak çok da kolay olmamaktadır. Bazı ülkeler daha şeffaf bir şekilde silahlı kuvvetler ve donanmalarında alınan tedbirleri paylaşırken, ulusal güvenlik stratejileri gereği bilgi paylaşımını son derece kısıtlı tutanlar çoğunlukta kalmaktadır. Esasen, güvenlik stratejilerindeki eğilimi tespit etmeden, deniz gücünün nereye gittiğini tespit etmek çok doğru ve uygulanabilir değildir. Ancak yeni gelecekte kuvvetli yer edinmek için kolları sıvamış birkaç ülkenin dışında kalanlar sadece mevcut durumu en az hasarla atlatmaya odaklandığından, kısa vadede (6 ay-1 yıl) güvenlik stratejilerinde yorumlanabilir değişiklikler görmek kolay olmayacaktır.
Bu çerçevede, geçmiş döneme ilişkin güvenlik yaklaşımlarını aklımızın bir köşesinde tutarak, krizin toplumsal ve ekonomik etkileri ile bu alanda uzmanların su yüzüne çıkarmaya başladıkları eğilimler optiğinden deniz kuvvetleri özelinde bir analiz yapılmaya çalışılabilir. Tabi ki bu kadar kırılgan eğilim setleri ile yapılan gelecek projeksiyonları da son derece kırılgan olacak ve kabul setinin ilk dayanağı ortadan kalktığında değersiz kalabilecektir.
3.           Eğilim Setleri
İçinde bulunduğumuz durum içerisinde bu alanda çalışan uzmanların geniş katılımla uzlaşabildikleri eğilim setleri henüz oluşmamış olmakla birlikte, projeksiyona esas teşkil edecek çıkış noktalarının oluşturulabilmesi maksadıyla analizimiz için aşağıda belirtilen eğilimler temel alınmıştır.
  1. Tarım, doğal kaynaklar ve sanayi anlamında dışa bağımlı ülkeler ekonomik güçlerini ve politik etkilerini hiçbir dönemde olmadığı kadar hızlı bir şekilde kaybedecektir.
  2. Kendini hızla toparlamayı başarıp üretimde eski gücüne kavuşan aktörler, hayatta kalma içgüdüsüyle pandemiye odaklanmış ülkelerden kaynaklanan politik boşluğu doldurmak isteyeceklerdir.
  3. Yeni dünya düzeni eski tanımıyla Batı odaklı olmayacağından, önceden kabul edilen kural setlerinde ciddi değişimler olacaktır. “Dünya İnzibatlığı” rolünü ilk defa üstlenen aktörler, kullandıkları alışılmış dışı yöntemlerle her coğrafyada farklı sürtüşme ve çekişmelere yol verecektir.
  4. Ortaya çıkan boşluktan kaynaklanan fırsatları değerlendirmek isteyebilecek bazı aktörler bölgesel çatışmalara yol açacaktır. Bu şekilde yılların donmuş ihtilafları veya gerilimleri, göreceli olarak daha çabuk toparlanan veya krizden daha az etkilenen aktörler tarafından kendi lehlerine olacak şekilde hızlıca çözülmek istenebilecektir.
Daha önce de bahsedildiği gibi yukarıda belirtilen eğilim setleri, pandeminin bir anda ortadan kalkması (doğal yollar, aşı veya ilaç gibi tıbbi tedbirler) veya kontrol edilemez bir hal alarak tüm insanlığı kökten tehdit eder hale gelmesiyle anlamını yitirecektir.
4.           Deniz Gücü Projeksiyonu
Harp gemileri her dönem için çok temel bir felsefe üzerine inşa edilmiştir: dışarıdaki tehdide direnç ve taarruz. Bu felsefe günümüze kadar görevini yerine getirmiş gibi gözükmekle birlikte, karşı kaldığımız durumda ne kadar etkili olacağı belirsizdir. Bu belirsizlik, donanmaların ulusal güvenlik stratejileri içerisindeki kendine ait bölümün de yeniden yazılmasına neden olabilecektir.
               a.           Ülke Güvenliği İçin Donanmanın Korunması:
Donanmanın korunması dendiğinde esasen akla ilk gelen, asli unsurlar olan gemilerin hatta harp gemilerinin korunması olmuştur. Yıllarca kişisel gereksinimlerini ikinci plana atmış personelden her birinin hastalıktan korunması; eğitim, bakım, ikmal gibi gemi yaşam döngüsünün eksiksiz şekilde sürdürülebilmesinin ilk defa önüne geçmiş görünmektedir.
Bu noktada yüzer unsurlar ile kıyı birlikleri arasında son derece dramatik bir fark bulunmaktadır. Eğer gemide temiz bir başlangıç yapılabilirse, barış dönemi görevlerini gerçekleştirecek şekilde (kısıtlı liman periyodu içeren yoğun seyir faaliyeti) faydalı bir izolasyon sağlanabilir ve salgının öncü dalgalarının etkileri azaltılabilir. Ancak tabi ki burada temel kabul, başta ifade edilen “temiz başlangıç” kriteridir. Yapıları itibariyle “sosyal izolasyon” gibi toplumsal tedbirler uygulanamayacağından, hastalığın gemiler içindeki yayılma hızı, şehirlerden çok daha hızlı gerçekleşebilecektir. Bir vakanın bile ortaya çıkması durumunda, anılan yüzer unsurun en azından 2 hafta harekât faaliyeti icra edemeyebileceği düşünülmelidir.
Bu noktada ileri üsler açısından zayıf durumda olan ve bölge dışı harekât icra etme motivasyonu yüksek ülkelerin (Fransa, İngiltere ve Rusya Federasyonu gibi) tehdide uygun reaksiyon göstererek sürdürülebilir tempoyu yakalaması da son derece güç olacaktır.
Ancak yine de tüm yüzer unsurlar ve hatta operasyonel seviyedeki karargahlar için alınabilecek ilk uygun tedbir, geniş komuta kontrol imkanları ve nispeten yüksek yaşam standardı sunan yüzer platformların etkin kullanımla denizde izolasyonudur.
Konunun önemi, tedbirsiz yaklaşımlar üzerine kurulu senaryolarda rahatça görülebilir. Uygun şekilde karşılanamayan ilk dalgalarda gemi personelini hastalığa teslim eden donanmalar, panik tedbirlerle kısıtlı sayıda gemiyi harbe hazır tutmaya odaklanacak, harekat görevlerini sınırlandıracak veya tamamen kaldıracak, ulusal güvenlik stratejisindeki önemli görevlerini “hayatta kalma mücadelesi” ile değiştirecektir.
Bu çıkış noktasından hareketle, personel korunmasındaki en ufak zafiyet, ilgili ülkeyi belirsiz bir süre savunmasız bırakabilecektir.
2 ve 4 numaralı eğilimler göz önüne alındığında, belki de bir iki ay sonra hala yoğun harekat temposunu sürdürebilecek şekilde ayakta kalmayı başaran donanmaların hizmet ettiği kısıtlı sayıda ülke, deniz alanlarının kısa vadede (6 ay-1 yıl) mutlak gücü olacaktır. Orta ve uzun vade için, ekonomik eğilimlerin daha belirleyici olması beklenmelidir.
               b.           Donanmanın Toplum Faydası İçin Kullanılması:
Bugüne kadar afet ve insani yardım gibi alanlarda etkinlikle rol alan deniz kuvvetleri unsurlarının, süregelen pandemi sürecinde de rol alması gündemdedir. Faaliyetlerini şeffaf şekilde paylaşan ülkelerde bu durumun örnekleri şimdiden görülmeye başlamıştır (ABD, İngiltere, İrlanda vb.). Platformların bazılarını toplum faydası için ayırma noktasında, kapasite açısından ciddi bir ayrım bulunmaktadır. Burada ABD gibi, sadece bu maksatla kullanılabilecek ve harp kabiliyetine etkisi sınırlı olacak platforma (USNS Comfort, USNS Mercy Hastane Gemileri vb.) sahip ülkelerle, harp görevlerinden feragat edilerek toplum hizmetine sunulacak platformlara (amfibi gemiler, kurtarma gemileri, komuta kontrol gemileri vb.) sahip ülkeler ayrışmaktadır. Bu seviyede bir pandemi içerisinde, “gemi” gibi bir ortamda salgını kontrol altında tutmaya çalışmanın ciddi bir bedeli ve bir o kadar ciddi riskleri olacağı göz önüne alındığında, bu hizmeti gören platformların kısa vadede belirsiz bir süre için oyun dışı kalması muhtemeldir.
Pandeminin personel yetiştirme faaliyetlerine ilişkin olumsuz etkisini de dikkate alarak, hastalık (veya sadece belirtileri bile) görülmüş platformlardaki tüm personelin sağlıklı personelle değiştirilmesine olanak sağlayacak genişlikte personel havuzu bulunan ülke sayısı son derece kısıtlıdır. Toplum hizmeti için ayrılabilecek platformların çoğunun (kurtarma gemileri, LHD/LSD/LST’ler, komuta kontrol gemileri) donanmalarda kısıtlı sayıda (çoğu zaman bir ikincisi bile olmayacak şekilde) bulunması ise karar vericiler için ayrı bir çeldirici olarak yer almaktadır.
Kriz ortamı 4 numaralı eğilime evrildiği takdirde, halkın hizmetine sunulan yardımcı sınıf gemilere ilişkin vazgeçişin ağır bir bedeli olabilecektir.
               c.            Ekonomik Eğilimlerin Donanmalara Etkisi
Pandeminin ülke ekonomilerine yapacağı olumsuz etki kaçınılmazdır. Her ne kadar bazı ülkeler bu durumu fırsata çevirme şansını kaybetmemiş olsa da ülkelerin önemli çoğunluğu salgının yıktığı ekonomilerinin yarasını sarmanın arayışı içerisine girecektir. Bu arayış, politik ihtirası yüksek ülkeler haricindeki donanmalar için mali daralma anlamına gelmektedir.
Donanma oluşturmak ve işletmenin normal durumda bile ülke ekonomilerine maliyeti yüksekken içinden geçilen süreçte donanmalar için ayrılabilecek maddi kaynak hızla eriyecek özellikle kısa (6 ay-1 yıl) ve orta (1-3 yıl) vadede harekat temposuna olumsuz etkiler oluşturacaktır. Ekonomik sarsıntı etkilerini sırasıyla tedarik, ikmal, bakım onarım gibi alanlarda gösterecektir. Parça temininde yaşanacak sıkıntıların güçlü ekonomileri dahi olumsuz etkilenmesi beklenmelidir. Böyle bir ortamda özellikle kısa ve orta vadede “kemirme”nin (öncelikli platformların bakımdaki veya daha az öncelikli platformlar üzerinden sökülen malzeme ile faal halde tutulma gayreti) de etkisiyle harbe hazır platform sayıları dramatik şekilde azalabilecektir.
Ekonominin personel temin ve kalitesine etkileri her ülkede farklılık göstermekle birlikte, üretim sektöründeki kısa ve orta vadede daralmanın sonucu genelde hizmet sektörüne talebin artması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu da ekonomik durgunluk yaşayan ülkelerdeki personel kalitesinin artmasına yol açabilecektir. Eğitim alanına aktarılan kaynaktaki azalma ile artan personel kalitesi çelişkili bir kültürel dönüşüme gebedir.
               d.           Politik Eğilimlerin Donanmalara Yansıması
Nasıl olacağını tam olarak kestiremesek de ortaya çıkacak yeni tabloda ekonomik ve politik açıdan daha iyi bir yer edinmek üzere yüksek ihtiraslı politikalarla saldırgan tutumlar izlemesi muhtemel bazı ülkelerin sahneye çıkması olasıdır.
Özellikle yılların ihtilaflarını tedbirsiz rakiplerinin düştüğü zayıf durumdan istifade ederek kendi lehlerine olacak şekilde çözüme kavuşturmak isteyebilecek ülkeler bölgesel ve küresel anlamda tehdit oluşturabilecektir. Bu olası çatışma alanlarından karadakileri bir kenara bırakır ve denize taşan veya tamamen deniz alanlarına odaklanan çatışmalara yönelecek olursak; içinde bulunduğumuz coğrafyanın paydaşları arasında da bu ihtirası taşıyan ve nesillerdir toplumunun genlerine kodlanan politikalarını uygulamaya koymak için fırsat kollayan pek çok örnek görebiliriz. Burada belirleyici olan, hangi ülkenin pandemiyi nasıl yönettiği (kaynak kullanımı) ve ne kadar etkilendiği (stoktaki enerjisi) olacaktır.
4 numaralı eğilimde yer alan varsayımların donanmalar üzerine, yakın geçmişimizde olduğundan çok daha fazla yük getirmesi muhtemeldir.
“Güçlü kalan donanmayla güç gösterimi” noktasında iki ayrı örneği ele almak gerekebilir.
-        Salgının etkilerini topyekün kontrol altına almış güçlü ülkenin güçlü deniz gücü,
-        Salgının etkilerini yoğun bir şekilde yaşayan ülkenin salgından izole deniz gücü.
İlk durum esasen son derece açıktır ve politik ajandasını devletim tüm organlarıyla destekleyebilecek güçte olan ülkelerin sahada üstünlük kurması ve 3 numaralı eğilime uygun olarak küresel/bölgesel inzibatlığa soyunması olağandır.
İkinci durum ise çok daha karmaşıktır ve burada donanmanın rolünü, ülkenin politik hedefe yönelik ihtiras ve motivasyonu belirleyecektir. Süre uzadıkça salgından izole bir şekilde denizde harekat görevi icra eden gemilerin bu durumunu koruması gittikçe daha zorlaşacak, hassasiyetler artacak, ana karada gelişen olayların gemi personeli üzerindeki moral ve motivasyonunu yıkıcı etkisi dayanılmaz bir hal alabilecektir.
Her durumda, donanmalar kendini yıllardır tatbikatını yaptıkları politik hedefin peşinde veya daha önce akıllarına bile gelmeyen harekat alanında daha az hazırlıklı oldukları bir çatışma ortamında bulabilecektir. Burada en önemli nokta, dışa bağımlı donanmalar için böyle bir harekatın sürdürülebilirliğinin, güvenirliği her zaman tartışma konusu olabilecek dayanışma ve anlaşmalara sıkı sıkıya bağlı olmasıdır.
5.           Sonuç
Halen sürecin hangi safhasın olduğunu bilemediğimiz Covid-19 Pandemisi’nin olası etkilerinin her alanda tartışıldığı ve ülkelerin geleceğine yön vermek için en az virüsün kendisiyle savaşmaya ayırdığı kadar gayret sarf ettiği bir dönemde kurum özelinde gelecek projeksiyonu yapmanın zorlukları aşikardır. Ancak günler ilerledikçe eğilimler daha da netlik kazanacak ve donanmaların yeni dünyadaki rolü de netleşecektir.
Ancak “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” varsayılan yeni dünya düzeninde, deniz gücünün de konvansiyonel metodlarla sürecine devam etmesi mümkün gözükmemektedir. Donanmaların üstleneceği rolün belirleyicisi de ülkelerin güvenlik politikalarındaki kırılmalar ve bu kırılmaların deniz gücü kullanımına etkileri olacaktır.
Yeni kurulan düzende ülkemizin ve deniz gücümüzün çok daha iyi bir yer edinmesi dileğiyle...


Merhaba


Merhaba,

Çocuk yaşta üzerine geçirilen denizci üniforması, tek başına kimseyi bahriyeli yapmaya yetmez. Masa başı dersleri, simülatör eğitimleri, askeri eğitimler ve ceza talimleri de...

Bahriyelinin değerini belirleyen ve bir dönem üniforma giymiş sıradan bireylerden ayıran, denizin sert ve çetin ortamında verdiği sınavlar kadar, her fırsatta geliştirdiği entelektüel birikimidir. Bahriyeli modern harbin gerekleri kadar kendini var eden motiflerin her birinin altında yatan anlam ve hikayeyi de bilir. Türk bahriyesinin 1000 yıla uzanan kültürel mirasını kendinden sonraki nesillere aktarmanın çok büyük bir sorumluluk olduğunun bilinciyle,  denize ve denizciliğe sadece meslek olarak değil, kişiliğinin temelini oluşturan maya olarak yaklaşır.


Yıllar içerisinde son derece zor şartlarda edinilen tecrübenin genç nesillere aktarılması ve olgun nesiller arasında paylaşılması, kültürel mirasımızın sürekliliğinin temel direğiyse eğer, yıllarca üst perdeden anlatılan deniz hikayeleri dinlemiş biri olarak bu etkileşimde en etkili yöntemlerinden birinin, samimi bahriye sohbetleri olduğuna inanıyorum.

Ne de olsa her maceradan öğretilerle dolu yeni hikayeler çıkarmak bin yıllardır süregelen denizci geleneği değil midir?

Vira bismillah...

Öne Çıkan

Napoli ve Denizlerin Kılıcı

  "Denizlerin Kılıcı" sloganı ile bilinen ATMACA güdümlü mermisinin harp başlıklı test atışı başarı ile icra edildi. Bizler, yıll...

Popüler

Blogger tarafından desteklenmektedir.

- Copyright © Bahriye Sohbetleri -Metrominimalist- Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan -